Castlebar Gündem #2 | Londra, Manchester, Şampiyonlar Ligi, WSL
Ada'da futbol hareketleniyor. Londra takımları Devler Ligi mesaisinde yarı final görecek. Manchester ekipleri siyah ve beyaz gibi. WSL de aramızda.
“Castlebar Gündem” serisinin yeni bir sayısıyla karşınızdayız. Bu seriyi gündem üstüne gündem birikince, ligler ve kupalar bir araya girdikçe, yani kafamız çorba oldukça yapıyoruz. Bu hafta da tam buna göre günler geçireceğiz.
Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Ada’dan iki temsilci var: Arsenal ve Chelsea. Londra ekipleri Cumartesi 14.30 ve Pazar 19.00’da oynayacağı maçlarla ilk ayakta galibiyet arıyor. Manchester ekipleri ve diğer takımlar da WSL mesaisinde.
Bu sayıda WSL haftasına hazırlık yapmadan önce iki şehrin takımlarını inceledik.
Ceyda Londra’yı, Batuhan Manchester’ı yazdı. Böylece Castlebar’dan bir sayı daha çıkmış oldu…
İyi okumalar.
LONDRA
Arsenal
Reene Slegers’ın ekibi eksiklerle Şampiyonlar Ligi yarı finali hazırlığı içinde. Özellikle kaleci Daphne van Domselaar’ın yokluğu hissedilirken Londra ekibinin morali yine de yüksek. Lyon maçı öncesi durak WSL’de alışık olmadığımız bir gün oynanan Leicester City karşılaşmasıydı.
Crystal Palace ve Aston Villa felaket birer sezon geçirdiği için rahat olan Leicester, Emirates’teki kalabalığın önünde daha ilk dakikalardan beyaz bayrağı salladı. Caitlin Foord’un devleştiği maçta Alessia Russo’nun yokluğunda gol ya da pozisyon bulma sıkıntısı yaşanmadı. Stina Blackstenius yine bolca şans bulup birini değerlendirebildi. Merkez oyuncularının formu ve sağlığı ile yüzü gülen Londra kırmızılarında Victoria Pelova da uzun dönemli sakatlığının ardından ilk golünü buldu. Ev sahibi, Leicester’ın tecrübeli ayağı Momiki’den ceza sahasının dışından atılan bir şutla kalesinde gol de gördü.
Arsenal önündeki kritik Lyon maçına WSL’de aldığı 5-1’lik sükseli galibiyetle gidecek.
Kadınlar Şampiyonlar Ligi’nin en büyüğünü hepimiz biliyoruz. Seneler içinde kısa dönemli süper takımlar yolumuza çıksa da en başından beri hep zirveye oynadığını gördüğümüz tek bir ekip var: Lyon. Şu an takımın başında Arsenal ile tam 4 yıl geçirmiş Joe Montemurro oturuyor. Avustralyalı teknik direktör Londra ekibinin her ayrıntısına hâkim. Golcü üçlü Chawinga - Dumornay - Diani hiç olmadığı kadar kompakt, hızlı, güçlü ve etkili. Arsenal kendi yıldızı Alessia Russo’dan şimdilik mahrum. İlk maç Emirates Stadyumu’nda. Slegers ve ekibinin işi kolay değil.
Chelsea
Londra’nın şampiyon ekibi Chelsea de bir türlü bileğini bükemediği Barcelona’ya karşı oynayacağı Şampiyonlar Ligi yarı final mücadelesi öncesi başka bir yarı final ile motive oldu. Durak FA Cup’tı, rakip de Liverpool.
Geçici koç Amber Whiteley eşliğinde yıldız tozunu tekrar solumaya başlayan Merseyside ekibi maça umutlu gelmişti. Kanadalı süper star adayı Olivia Smith’in bulduğu gol de hem oyunculara hem de izleyen bizlere en güçlüsünden bir “acaba mı” dedirtti. Ancak ilk yarı bitmeden Erin Cuthbert skoru eşitleyince sorduğumuz soru biraz daha çekingen dillendirilmeye başladı. İkinci devre golsüz bitmek üzereyken Chelsea’nin bu sene edindiği kalp kırıcı yönünü bir kez daha deneyimledik. Aggie Beever-Jones dakikalar 90+6’yı gösterirken galibiyet golünü buldu.
Böylece Chelsea bir kez daha FA Cup finaline ulaşırken Liverpool yine ramak kalan yolculukta kalbi kırık şekilde veda etti.
Sonia Bompastor’un mavilerinin hafta sonu oynanacak Şampiyonlar Ligi’nde yarı final ilk maçı için rakibi son şampiyon Barcelona. İlk ayak için sıcak ülkeye yolculuk yapacaklar. Pere Romeu ve ekibinin bu sene yenilmez olmadığını biliyoruz. Manchester City de Real Madrid de bu dev takıma karşı galibiyetler aldı. Bilenmiş olarak maça gelecek Chelsea neden yapamasın? Bompastor sezonun en büyük hedefi için hırslı. Bu maça erken final gözüyle bakıyor bile olabilir. Londra’ya umut taşımak isteyecek.
MANCHESTER
City
Mart ayı başlarken Manchester City farklı hayaller kuruyordu. Ligin lideri Chelsea, Emma Hayes’in bıraktığı dev mirası layığıyla taşıyor ve önündeki muhtemel dört kupa için emin adımlarla ilerliyordu. Onları durdurmak kolay değildi çünkü bu sezon henüz hiçbir takım bunu başaramadı. Sallayanlar oldu ama Sonia Bompastor, devraldığı kalenin duvarlarını o kadar güçlendirdi ki hiçbir şekilde yıkılmadı. Ama futbol bu, her şey olabilirdi. Grupta Barcelona’ya sahayı dar eden takım, yereldeki en güçlü rakibini de zorlayabilirdi. Bunlar herkesin düşündüğü ama ne kadarının gerçekleşeceğini bilmediği bir hayali senaryoydu.
Filmi ileri sarıp çıkan sonuçlara baktığımızda ise Manchester City adına koskocaman bir hüsran kaldı. Sezona güçlü bir kadroyla başlayan ve süper star diye adlandırabileceğimiz yıldızıyla daha da ışıkları üzerine çekmeyi başaran Manchester City, sezonun en kritik noktasında, hata yapmaması gereken tek yerde kaybeden taraf oldu. Hem de o şansızlığı Şampiyonlar Ligi’nde kırmaya bu kadar yaklaşmışken. Mükemmele yakın kurulan hayaller, nisanın sonuna gelirken yerini üzüntüye bıraktı. Teknik direktör değişiminin olumlu bir etkisi olacağını düşünen Manchester City yönetiminin bu kararı ne kadar mantıklı bir şekilde verdiği tartışılır elbette ama hatalı olduğunu çıkan sonuçlar fazlasıyla gösterdi.
Bu süreçte sakatlıkların da etkisiyle iyice dibe vuran Manchester ekibi, kupa için son umudu olan FA Cup’a komşusuna bir kez daha iç sahada mağlup olarak veda etti. Ligde kaybedilen maçta olduğu gibi üstün olan taraf yine Manchester United’dı. Özgüvenli oyunun ve morallerin daha yüksek olmasının da bunda fazlasıyla payı vardı.
Manchester City’yi önceki yıllarda çekici kılan veya kendini izlettirecek bir takım kimliği oluşturan şey hareketliliği ve pes etmeyen yapısıydı. Gelinen noktada bunun en ufak kırıntısını göremiyoruz. Sakatlıkların büyük bir payı var, kabul. Ancak geriye kalan yıkıntının altındaki sebepleri de yazın çözmek en büyük başlıklardan biri olacak.
United
Geçtiğimiz sezonu hayal kırıklığıyla geçiren, eleştirilerin gölgesinde bu sezonu açan Manchester’ın diğer yakası kırmızılar ise her şeyi şu an itibariyle toparlamış durumda. Marc Skinner’ın ekibi üst üste üçüncü kez FA Cup finaline ve muhtemel bir “back to back” şampiyonluğuna artık tek maç uzakta. Takım içinde yaşanan ve sürekli gündeme gelen sorunları bir şekilde çözen Skinner, Geyse krizinin ardından kupa finaline yürürken takımıyla Şampiyonlar Ligi bileti almaya hazırlanıyor.
Rakipleriyle karşılaştırıldığında bütçesi daha az olan ve elindeki kadrodan maksimumu almak zorunda kalan Marc Skinner’ın kötü bir iş çıkardığını söylemek haksızlık olur ancak bu durum, var olan sorunların halı altına süpürülmemesini gerektiriyor. Öyle ya da böyle bu takım yıldızlarını kaybederken de yine aynı kişi suçlanıyordu, Geyse’nin sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla hedef gösterdiği günde de. Skinner’ın iyi bir antrenör olup olmadığı ve oyuncularıyla kurduğu sorunlu iletişim (medyaya yansıdığı kadar) tartışılabilir. Tarihi bir Etihad galibiyetinde üç golle yıldızlaşan yerel kahraman Ella Toone’u oyundan alırken tebrik etmek yerine neredeyse azarlaması, bunun göstergelerinden biri. Yine de oyuncu grubunun desteğini her şeye rağmen hissetmese durumun bundan tamamen farklı olacağını az çok tahmin edebiliyoruz.
İyisiyle kötüsüyle Manchester United sezonu bir kez daha mutlu tamamlamaya yakın. Elde bir F.A. Cup finali ve muhtemel bir Şampiyonlar Ligi bileti var. Bir kupanın daha gelmesi takımın çehresini değiştireceği gibi motivasyonu da en üst noktaya çıkaracak. Gelecek sezonki hedefleri belirlerken muhtemelen artık finalden öte şampiyonluk dillendirilmeye yavaş yavaş başlanacak. Bunda yapılacak transferler de etkili olacak, yönetimin sunacağı finansal kaynak da. Marc Skinner, komşularına göre kaosu kesinlikle daha iyi yönetiyor. Bir başka deyişle rüzgâra karşı durmayı biliyor. Manchester United gibi bir kulüpte bunları başarıyor olmanız ayakta kalabilmek için en önemli noktalardan biri. Başaramadığınız da ise ne olacağını biliyoruz. Marc Skinner ve takımı bu sezon için geçer notu fazlasıyla aldı. Yeni sezonda daha da fazlası mümkün olabilir mi, elbette.
HAFTAYA HAZIRLIK
West Ham - Manchester United (19 Nisan Cumartesi - 14.00)
West Ham United’ın 5 maçlık karnesi harika. Bunların içinde sadece Arsenal’a karşı kaybettiler; o da mücadeleyi asla bırakmadıkları 4-3’lük bir karşılaşmaydı. Tam 20 gün önce de Chelsea ile puan bölüştüler. Harika bir ivmeleri var. Fakat tek sorun, neredeyse 3 haftadır maç yapmamış olmaları. Bu sebeple aynı formu devam ettirip ettiremeyeceklerini kendileri de tam olarak bilmiyor. Kırmızı Şeytanlar ikincilik için Arsenal ile çekişiyor. Buraya FA Cup bileti alarak geldiler. Keyifleri yerinde.
Brighton - Liverpool (19 Nisan Cumartesi - 14.30)
Orta sıraların savaşında bir öyle bir böyle iki ekip karşılaşıyor. Oyunuyla herkesi heyecanlandıran ama puanlara çok uzaktan bakan Dario Vidosic’in takımı Brighton çok istikrarsız. Amber Whiteley ile başta umut veren ama yine çukurlara düşmekten kurtulamayan Liverpool ise daha da istikrarsız. Kötü gidişattan kurtulmak için 3 puanı kovalayacaklar.
Manchester City - Everton (20 Nisan Pazar - 15.00)
Ligde neredeyse hedefsiz kalan, yarıştığı tüm kulvarlara bir ay içerisinde veda eden Manchester City, sakatlıklarla boğuştuğu sezonun son bölümünde mutlu olabilecek şeyler arıyor. Sakatlığı bulunan isimlerin dönüyorlar denildiği anlarda aralarına yenilerinin eklenmesi Manchester’ın mavilerinin canını daha da sıktı. WSL dışında üç kupaya bir ay içerisinde veda eden Manchester ekibi, ligde kalan maçlarını kazanıp az olan Şampiyonlar Ligi umudunu sürdürmek istiyor. Ligin ilk dört sırasındaki takımların matematiksel olarak yer değiştirme şansı olsa da dördüncü sıranın altındakilerin bu hatta girme ihtimali artık kalmadı. Dolayısıyla ilk dört dışındakilerin hedefi beşinci sıra ve Everton, ikinci yarıda az da olsa toparladığı oyunuyla artık buranın doğal adayı. Dalgalı bir grafik çizen Everton, moral olarak dağılan rakibi karşısında üç puana uzanıp üst sıralara tırmanmak istiyor. Manchester City içinse sezon neredeyse bitti, Şampiyonlar Ligi için kalan maçlarını kazanıp önündeki rakiplerinin puan kaybını bekleyecek. Ancak bu ihtimal de 1-2 hafta içerisinde kaybolup gidebilir.
Tottenham - Aston Villa (20 Nisan Pazar - 16.00)
Biri geçtiğimiz sezon F.A. Cup finali oynayan, diğeri ise orta sıralardaki performansıyla üst sıraları zorlayabileceğinin sinyallerini veren iki takımın bir yıl sonra ligde kalmak için mücadele edeceğini söylemek biraz galip olabilirdi. Ancak geldiğimiz noktada durum bundan farksız değil. Geçtiğimiz sezon gösterdikleri performansla bu sezon daha farklı şeyler yapabileceklerini hayal ettiren Tottenham ve Aston Villa, ligde kalma yolunda kritik bir maça çıkıyor. İki takım için de bu sezon istediklerini hiçbir şekilde yapamadıkları bir dönem olarak hatırlanacak. Ya her şey fazla oldu ya da her şey eksik, hiçbir şey asla ikisi için de tam olmadı bu sezon. Aston Villa bu hafta alacağı galibiyetle en alt sırayla dört puanı koruyup (Crystal Palace’ın alacağı sonuca göre) son üç maça biraz daha güvenli girebilir. Tottenham ise kazanırsa son iki basamaktan büyük ölçüde kurtulacak. Zorlu bir 90 dakikada her şeye açık bir maç bizi bekliyor. Kaybeden için bu maç büyük bir kayıp olabilir, beraberlikte ikisini de yakabilir.