WSL Haftalık #8 | Kuzey Londra kırmızı, ligin zirvesi mavi
Ligin derbi haftasının ardından Chelsea artık gerçek anlamda lider. Kuzey Londra yeniden kırmızı, Merseyside masmavi.
WSL’de sezonun en fazla merakla beklenen haftalarından birini geride bıraktık. Sonia Bompastor yönetiminde durdurulamaz bir takım haline gelen Chelsea, şampiyonluk yarışındaki en yakın rakibini ikinci yarıda bulduğu gollerle yendi.
Ligi yakından takip eden herkesin bu hafta dikkatini çevirdiği Kuzey Londra’da ise Arsenal, son haftalardaki performansını sürdürdü ve galibiyeti üç golle süsledi.
Merseyside derbisi VAR tartışmalarını yeniden alevlendirdi, diğer maçlar kendi hikâyelerini yarattı.
WSL’de sekizinci hafta tamamlandı, notlarımızı toparlayalım.
Keyifli okumalar.
ODAK
Chelsea 2-0 Manchester City: Bompastor’un Dişlisi
Bundan sadece birkaç ay önce WSL şampiyonluğuyla ilgili bahis oynasam tahminim kesinlikle Chelsea’den yana olmazdı.
Londra’nın mavileri senelerdir bir hoca takımıydı. Oyunculardan staff’a herkes atacakları her adıma Emma Hayes’in karar vermesini bekliyordu. Birçoğuna kulüpte direkt Hayes nefes vermişti hatta. Merkezin sıra dışı İskoç yeteneği Erin Cuthbert bir Hayes icadıydı mesela. Millie Bright tecrübeliydi, fakat yıldızına hocasıyla kavuşmuştu. Lauren James genç yaşında büyüklerin çoğunu dolaşmıştı ama huzuru ve güveni Hayes’in Chelsea’sinde bulmuştu. NWSL’in süperstarı Sam Kerr, WSL’in süperstarı olmaya yine aynı kişinin yanında yer alabilmek için karar vermişti.
Hocanın ayrılış süreci takımda kaldığı yıllar kadar iddialıydı. Bol sükseli bir şampiyonlukla yaptı vedasını. Sonra yeni takımına attığı imzanın mürekkebi henüz kurumadan gitti olimpiyat altını kazandı. Oyunlarda teknik direktörlere madalya verilmiyor diye biliyorum ancak Hayes boynuna astığı o görünmez altını göstermekte her zamanki gibi çok başarılıydı.
O sırada geride bıraktığı Chelsea ise bilinmeze adım atıyordu.
Hayes’in bıraktığı koltuğu doldurmak için bulunabilecek en tecrübeli koçun kapısı çalınmıştı gerçi. Şimdiye dek kaldıramadıkları Devler Ligi kupasında parmak izleri bulunan, kadın futbolunun en büyüğü Lyon’dan ceketini alıp gelmiş birinden bahsediyordum. Bu sebeple bahsettiğim bilinmezliği bir düşüş olarak algılamamız lazımdı tabii. Fakat sonuç olarak Emma Hayes’in yerini Sonia Bompastor doldurmuştu. Her hâlükârda bir dominant karakterden başka birine geçiş sancılı olmalıydı, değil mi? Aksini düşünen var mıydı o sıralar?
Ama işte bugün WSL’de sekizinci maç haftasını geride bırakmışken o bahsettiğim sancıdan eser yok. En başında hiç yaşadılar mı, onu bile bilmiyoruz. Resmi maçlar başlarken saha içinde bazı kopukluklar ile plan karmaşaları sezmiştik. Sancı onlarsa şayet, muhtemelen evet, ne diyeceğimi bilemiyorum…
Bompastor’un takımı şu an durdurulamaz bir makine gibi. Lauren James ve Sam Kerr gibi büyük yıldızlarının yokluğunda fire vermeden kusursuz bir dişli gibi hareket ediyorlar. Takımda saha içi bir kurtarıcı bile yok, sadece beraber hareket eden üst seviye ayaklar var. En önde Mayra Ramirez oyun zekasını ve fizik gücünü takıma kusursuz şekilde uyumlamış durumda. Onun çevresinde Guro Reiten ve Johanna Rytting Kaneryd tüm sahanın ve Bompastor’un anahtarları. İkili aynı zamanda Hayes’in de en güvendiği birkaç isimden biriydi ancak Guro şu an sahada hiç olmadığı kadar özgür, Kaneryd de önceki yıllar bulamadığı toplarla gerçekleştiremediği golleri atar durumda. Merkez hem sakatlıklar hem de vedalarla eksilmişti ama Hayes’in ayrılmadan önce attığı imzalar şimdilik harikalar yaratıyor. Merkez savunma ve kaleciler de aynı şekilde.
Hayes ile Bompastor’un takımları arasındaki tek fark bekler. Fransa’dan yanında Sandy Baltimore’u getiren Bompastor, savunmanın öbür kanadına da bulunabilecek en tecrübeli yıldız olan Lucy Bronze’u yerleştirdi. Böylece Hayes’in elinde makine gibi çalışan öğrencileri, Bompastor’la birlikte kusursuz bir dişliye dönüştü.
…
Bu uzun “geçiş süreci” anlatımının sebebi WSL’de geçtiğimiz hafta oynanan liderlik maçıydı. Manchester City sıralamadaki yerini sağlamlaştırmak için Londra’ya gelmişti. Onlar için bu sene o sene olmalıydı. Birkaç hafta önce Barcelona’yı bile sahada etkisiz hale getirmişlerdi. Geçiş sancısı çektiği düşünülen bir ekibi de aynı şekilde alt edebilirlerdi, değil mi?
Fakat olmadı. Chelsea maç boyu City ofansının hareketini engelleyip defansının dağılacağı dakikayı beklemeye koyuldu. Manchester’ın mavi yakası en büyük hareket ayağından mahrumdu, Lauren Hemp sakatlığı sebebiyle sahada değil tribünde yerini almıştı. Onun takıma kattıklarını Chloe Kelly’nin vermesini bekleyebilirdik ancak koç Gareth Taylor son bir senedir olduğu gibi yıldız oyuncuya istediği dakikaları vermedi.
Sonuç olarak Chelsea, rakipten beklediği dağılmayı ikinci yarının ilerleyen dakikalarında buldu. Önce Mayra Ramirez fiziğini kullanarak hata affetmedi. Ardından Guro Reiten zaten dağılmış City defansını, aşılması güç bir plaseyle tamamen devirdi.
…
WSL’de zirvenin sahibi bir kez daha Londra’nın mavileri. Bu hafta Manchester United ile oynanacak eksik maçlarını da kayıpsız tamamlayıp en yakın rakibi Manchester City’den tam 5 puan uzakta konumlanmak istiyorlar. Sonia Bompastor ligdeki ilk 7 maçını da kazanan tarihteki ilk menajer oldu. Sekizinci için de şimdiden alıştığımız mavi kapüşonlusu ve siyah ceketiyle kenarda bekliyor olacak.
KISA KISA
Aston Villa 3-2 Crystal Palace
Derin bir nefes. Aston Villa taraftarlarının ve futbolcuların bu maçın ardından yaptığı ilk şey buydu. Sezona iyi başlayamayan ve sadece üç puan toplayabilen Aston Villa kâğıt üstünde garanti galibiyet yazdığı maçta zorluklar yaşadı ama istediğini aldı. Yarım saatlik bölümünde gol sesi çıkmayan maçta dengeyi Crystal Palace’tan My Cato ile bozdu. Kısa sürede toparlanan Aston Villa, Anna Patten ve Rachel Daly’nin golleriyle devreyi önde kapadı. Artık sezonun ilk galibiyetine ilerlediğini düşünen Villa bitime dört dakika kala kalesinde bir gol daha gördü. Beklentinin yüksek olduğu ancak sonuçların gelmediği bir takım için bu yıkıcı olabilirdi ama 90 dakika bitmemişti. Maçın sonuna dört dakika eklenirken Ebony Salmon’la ağları havalandırdılar ve yeniden üstünlüğü yakalayıp sezonun ilk galibiyetine ulaştılar. Aston Villa derin bir nefes aldı, Crystal Palace ise bir sürprize daha yaklaştığı maçtan puansız ayrıldı.
Tottenham Hotspur 0-3 Arsenal
Yüksek tempo, akıcı bir oyun ve oynadıkları futboldan keyif alan futbolcular. Arsenal’da kısa bir süre önceye kadar bunlar görmediğimiz şeylerdi. Teknik direktör değişiminin ardından büyük bir belirsizliğin yaşandığı Arsenal’ın artık geleceğe daha net bir şekilde bakabildiğini söyleyebiliriz. Sezonun iki takım için de en önemli maçlarından olan Kuzey Londra derbisinde kazanan üç golle Arsenal oldu. Büyük bir bölümünü rahat geçirdiği maçı golcüleriyle kazanan Arsenal’ın ilk golden önceki oyun kurulumu ve maçın neredeyse tamamına yaydığı hakimiyeti futbolcuların olduğu kadar geçici olarak -şimdilik- göreve gelen Reene Slegers’ın da eseri. Geçtiğimiz haftaki Şampiyonlar Ligi maçı öncesinde Beth Mead, derbi öncesinde ise Leah Williamson, Slegers’tan övgüyle bahsederken yeni teknik direktörleri olmasını istedikleri kişiyi de işaret ediyordu. Milli takım arasına yaklaşırken Arsenal’ın yeni teknik direktörünün kim olacağı belirsizliğini koruyor. Adı çıkan isimler gerçekçi bir adaya dönüşmedi ama Jonas Eidevall’ın ayrılığının ardından kimin görevde olması gerektiği galiba az çok belli.
Derbinin diğer tarafı Tottenham ise bu mücadeleden kayıpla ayrılan taraf oldu. Takımın büyük maçlardaki sorunu devam ediyor ve kalesini gole kapatmakta zorlanıyorlar. Bu sezon ligin üst sıralarındaki ekiplerle oynadıkları dört maçta kalelerinde 15 gol gördüler, sadece iki kez ağları havalandırabildiler. Bunların Chelsea’ye karşı olması da ayrı bir konu. Sezon onlar adına henüz bitti denilebilecek bir yerde değil ama yeni yılla birlikte çözmeleri gereken en önemli konu savunmada aksayan yerler. Büyük maçlarda skor üretmekte zorlanıyorlar ama diğer maçlarda geçer notu alıyorlar. Dengeyi bulmak zorundalar, diğer senaryoda ligin ikinci bölümünde kayıplarına daha fazla üzülebilirler.
Brighton 3-2 West Ham United
Ligin bu sezon büyük takımlar haricinde dikkatle takip edilenler ekiplerinden Brighton, küçük çaplı bir kriz yaşadığı maçta galibiyete uzandı. İlk 60 dakikasını rahat bir oyunla tamamlayan güney ekibi bulduğu iki golle üç puanı cebine koyduğunu düşündü. Bu sezon işlerin yolunda gitmediği takımlardan West Ham United’da Katrina Gorry beş dakikada bulduğu iki golle skora dengeyi getirirken Brighton’ın sürpriz bir puan kaybı yaşayabileceği akıllara geldi. Sezon başındaki uzun transfer listesinde en dikkat çeken isim şampiyon apoletleriyle gelen Fran Kirby’di. Bu sezona iyi başlayan tecrübeli yıldız, West Ham United karşısında kendisi adına dördüncü kez ağları havalandırdı ve takımını galibiyete taşıdı. Brighton iç sahadaki yenilmezlik serisini sürdürdü, West Ham United mağlubiyetlerine bir yenisini ekledi
Everton 1-0 Liverpool
Goodison Park’taki son Merseyside derbisi WSL tarihinde yerini alacak şekilde sona erdi. Finansal zorluklarla mücadele eden ve bunun üstüne sakatlık problemleri yaşayan Everton adına bu sezon her şey kötü gitti. Galibiyetleri olmadan çıktıkları derbi öncesinde tek tesellileri ezeli rakiplerinin de beklenenin altında bir performans göstermesiydi. İlk yarı golsüz tamamlanmaya doğru giderken ceza sahası dışında Fuka Nagano’nun yaptığı faul sonrası yerde kalan Honoka Hayashi, Everton’a penaltı kazandırdı. Evet, ceza sahası dışında kalan. Everton bu penaltıyla öne geçerken ligdeki VAR tartışmaları yeniden alevlendi. Matt Beard maç sonunda öfkesini yine dile getirirken derbide üç puan Everton’a gitti. Merseyside’ın mavilerinin derbi galibiyeti VAR tartışmalarının gölgesinde kalsa da bu onlar adına sezonun ilk üç puanını anlamına geliyordu.
Leicester City 0-2 Manchester United
Gri bulutların üzerinde dolaştığı Manchester United’a Leicester City maçı öncesi kötü haber, yıldızı Ella Toone’dan geldi. Baldırındaki sakatlık nedeniyle maçı kaçıracağı duyurulan Toone’un durumunun ciddiyeti 90 dakika sonunda anlaşıldı ve en iyi ihtimalle milli takım arasına kadar forma giyemeyeceği açıklandı. Tek bir olumsuzluğa dahi tahammülü kalmayan ManU, aradığı golü ilk yarının uzatmalarında golcüsü Elisabeth Terland’la buldu. Takımın bir diğer yeni transferi Celin Bizet, sessiz geçen ikinci yarının sonlarında takımını iki farklı üstünlüğe taşıdı. Manchester United ligde yenilgisi olmayan iki takımdan biri ve diğerinin Chelsea olduğunu söyleyince her şey yolunda gözükebilir. Hanelerine bir galibiyet daha eklediler ama Marc Skinner hâlâ herkesi ikna edebilmiş değil. Diken üstünde gidiyorlar ve bu tedirginlik gelecek hafta Chelsea karşısında başlarına iş açabilir.